24 Nisan 2009 Cuma

everything changes


Zaman geçiyor sevgili blog. Her geçen gün biraz daha alışıyorum yeni hayatıma. Küçük planlar bile yapmaya başladım biliyor musun... Mayıs ortası itibariyle, iyice ısınan havayı fırsat bilip dalış okuluna kayıt oluyorum. Şimdi nerede olduğunu bilmediğim fırça ve boyalarımdan vazgeçip, yeni bir set alıp, yeniden makete başlıyorum. Yeni filmleri ajandama bir bir not ediyorum, en kısa zamanda dvdlerini edinmek üzere. Küsüm kitaplara, zira uzun saatler boyu okumaktan bir parça yoruldum bu ara. Eskiyi çok düşünür oldum, yeterince uzaklaştığımdan mıdır nedir, epey silikleşmişler artık. Anımsayamıyorum. Galiba işe yaradı planım :)
Biliyor musun, törpülendim ben burada. Her şeye kızmamayı, derin bir nefes alıp yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip herşeyi yeni baştan anlatmayı, gerekirse bunu iki-üç kez tekrarlamayı, kendime rağmen susmayı, kendime rağmen konuşmayı, kendime rağmen vazgeçmeyi, kendime rağmen kabullenmeyi öğrendim.
Kalınlaşıyor kabuğum, geri dönüşümsüz bir değişim içindeyim. Aşka inanmak istiyorum.





23 Nisan 2009 Perşembe

23 NİSAN KUTLU OLSUN!

Hepimizin bayramı kutlu olsun. Kıymetinin bilinmesi dileğiyle...

21 Nisan 2009 Salı

HAYAT BAZEN DAHA GÜZEL


Hava süper. İşteyim ama sızlanmıyorum, nasıl olsa akşam yine deniz kenarındayım. Dün kötü bir gündü, her açıdan. Gittim deniz kıyısına, anlattım derdimi suya. Aldı götürdü. Bir de tatlı esinti çıktı ki...

Denize doğru gel, gel... Rüzgar esince yel yel...

Güneşin batışını izlerken, yüzüm güneşe dönük, rüzgarda savrulan saçlarım, içime işleyen ılıklık, ayaklarımı yıkayan tuzlu su ve bastıkça çıtırdayan deniz kabukları... Can sıkıntısı diye bir şey barınamaz insanın içinde.

Yine yapacak çok işim var; çevirmem gereken onlarca sayfa makale, gelecek misafirlerime hazırlık... Keyifli bir telaş içindeyim anlayacağın.


P.S: Dalış okulu araştırmaktayım.

17 Nisan 2009 Cuma

BLOCKHEADEDNESS


Bazen, bazı olayların, gayet planlı bir biçimde, bizi sınav yaparmışçasına başımıza geldiğine daha bir inanır oldum bu aralar.

Komplikasyon.

TDK sözlüğüne göre tanımı: Hastalık sırasında ortaya çıkan ve hastalığın temel özellikleriyle ilişkili olmayan her türlü olumsuz sağlık olayı veya süreci. Anlam itibariyle çeşitlendirilebilir; operasyon sırasında yaşanan beklenmedik bir olay da komplikasyondur, ilaç kullanımına bağlı olarak da komplikasyon gelişebilir. Hastaya başlarken olabilecek aksilikler hakkında bilgi verseniz de, her türlü önlemi alsanız da, hasta gülümseyerek yanınınzdan çıkıp 2 gün sonra sessizce genel müdürün odasına süzülür, korkunç kıt bilgisiyle, birbiriyle çelişen, temelsiz bir şeyler yumurtlar aklınca. Tabi memnun kalmadığı için asla ödeme yapmayacağını da araya sıkıştırır!Özetle, başınıza her an gelebilecek(hastaya dokunduğunuz sürece) bir olaydır ve tabir yerindeyse hastanın elinizde patlamasıdır. Yani olacağı vardır, sebebi siz olursunuz. Sizden kötüsü olmaz vs. İşlem sırasında sarfettiğiniz efor, hasta için feda ettiğiniz öğle aranız, döktüğünüz ter, insanların gözünde kaybettiğiniz prestij ve daha sayamayacağım bir çok şey de yanınıza kar kalır. Ha bu arada, cumartesi dikişlerini alacağım...

14 Nisan 2009 Salı

SÖZÜN BİTTİĞİ YER


Küçücük bir kızken görmüştüm onu ilk kez... İzmir Devlet Hastanesi'nde... Ufak bir rahatsızlık için yatan annemin yanından ziyaretten dönerken, duvara asılı bir konferans ilanındaydı o kızıl saçlı, nur yüzlü kadın... Birkaç gün sonra, tam da annem hastaneden çıkacakken, konferans dağılıyordu, ve ben uzaktan onu gördüm. "Türkan Teyze!" diye seslendim, döndü, gülümsedi, el salladı bana. Öyle heyecanlanmıştım ki...

Bugün, giymekte olduğum beyaz önlüğün en önemli motivasyoncularından biridir Türkan Saylan. Yıllar sonra, İstanbul'a bir arkadaşımı ziyarete gittiğimde, sırf onunla birkaç cümle konuşabilmek için saatlerce beklemiştim Çapa Tıp Fakültesi'nin bahçesinde. O güler yüzlü, o şifa dağıtıcısı, o çok bilgili, o çok öğrenen, o çok öğreten, o çok merhametli, o çok azimli, o çok başarılı, o enerji taşan ufacık tefecik kadın. Herşeye meydan okuyan o koca çınar. Sabah, TV'de açıklama yaparken bile "aşk mektuplarıma dokunmazdınız inşallah" diye espri yapıyor; canım benim... Sana yaptıklarına inanamıyorum. Bu kadarına gerçekten inanamıyorum. Şu hasta halinle seni üzmelerine dayanamıyorum. Çok endişeleniyorum. Senin yapacak daha o kadar çok işin var ki... Yazıklar olsun bu insanlara... Diyecek başka söz bulamıyorum...


P.S: Son fotoğrafını koyamadım, onu hasta hasta o halde konuştururlarken görünce gözlerim doldu...

12 Nisan 2009 Pazar

GEZELİM GÖRELİM PAYLAŞALIM




Side Antik Kenti'nin Akdeniz'e uzanan küçük bir yarımada üzerinde İ.Ö. 7. yüzyılda Batı Anadolu'da yaşayan Kymeliler (Bugünkü Aliağa) tarafından kurulduğu söylenir. Ancak şehri kurdukları iddia edilen Kymeliler'in zamanla kendilerini unutarak Side dilini kullanmaya başlamaları kuruculuktan çok güneye göçü ve yerli halka karışımı işaret eder. Şehirde kullanılan yerel dile göre Side; 'Nar' anlamına gelmektedir ki 'Nar' Anadolu'nun bereket sembollerinden olup Roma İmparatorluğu dönemine dek şehrin sembolü olarak Side sikkelerinde kullanılmıştır. Şehrin tarihi kaderi, bölgeninkinden farklı değildir.Side Antik Kenti, İ.Ö. 6. yy'da Lydia, 5.yy.'da Pers, 4. yy'da İskender, ardından da Hellenistik krallıkların egemenliklerine girdiği gözlenir. Şehrin en parlak dönemi İ.Ö. 1.yy.'da Roma ile ilişkilerin kurulmasıyla başlar. Bu parlak dönem İ.S. 3. yy'a kadar sürer. Side Antik Kenti bu dönemde hem Akdeniz'in en önemli liman kenti ve en işlek esir pazarı, hem de kültür ve eğitim merkezi olmuş, bugün dahi ayakta olan görkemli yapılar bu dönemde inşa edilmiştir.
Şehir önemini 5. yy. sonunda kaybetse de, 10.yy'da tamamen terk edilene dek küçük bir
Hristiyan kenti olarak hayatını sürdürmüştür. 10. yy'dan sonra gerek depremler gerekse savaşlar nedeniyle şehrin yanıp halkının Antalya'ya göç ettiği anlatılmaktadır. Bizans tarihçileri
10. yy'da Side Antik Kenti'nin korsan yatağı olduğunu, Arap coğrafyacı İdrisi (1150) ise
yangınlar sonucu terk edilen bu önemli liman kentinde yaşayanların Antalya'ya göçmesinden
dolayı buranın "Yanık Antalya" olarak anıldığını söyler. Side'de son yoğun yerleşim 1895 yılında Girit Adası'ndan göçen Türkler tarafından gerçekleşmiştir. Kalıntılar üzerindeki Selimiye adlı balıkçı köyü bugünkü çekirdeğini oluşturmuştur.

Bugün asfalt kaplı olan ve her iki yanında yer yer sütunlu galerinin izlenebildiği ana cadde, agora ve tiyatrodan sonra yarımadayı kat ederek limana ulaşır.

Agoranın karşısındaki onarılmış hamam kompleksi günümüzde Side Müzesi olarak kullanılmakta, kazılarda ele geçmiş tüm buluntular değişik mekanlarda sergilenmektedir. Side Tiyatrosu tipik Roma devri özellikleri gösterir. Yaklaşık 15.000 kişilik kapasiteye sahip olup onarım çalışmaları devam etmektedir. Anıtsal girişin önünde küçük boyutta tiyatronun tanrısı Diansos'un tapınağı yer alır.

10 Nisan 2009 Cuma

KENE BURDAYIM!

Dün akşam üstü köpeğimi veterinere götürdüm. Bir tane karma aşısı vardı o yapıldı, muayene edildi, zaten canavar gibi ama yine de sağlıklı olduğunu duyunca içim rahat etti. Ammaa, veteriner öyle bişey dedi ki, dün akşamdan beri içimde bir huzursuzluk...

Malum önümüz yaz, her yer yeşillendi, hava nemli, toprak nemli, bizim Kaymak pür neşe, bulduğu her ot öbeğinde debelenmeye bayılıyor.

Efendim konumuz KENE. Nasıl bi yaratıksa bu, ölmüyor kardeşim. Habire replikasyon bi direnç bir başkaldırı... Bu ne asiliktir. Her yıl ilaçlar canavarlaştıkça, keneler de canavarlaşıyor. Bana öyle geliyor ki bunlara uygulanan bi ilaçlar bunlara sadece spor yaptırıyor bakıyorsunuz hayvan seneye daha bi güçlenmiş kuvvetlenmiş. Neyse efendim dış parazit aşısı olarak kullanılan ense damlaları her yıl yenileniyormuş, hayvanı korurmuş. Ama bu da yetmezmiş. Şimdiyse karşımızda KENE SPREYİ. İnsanlar için. Kıyafetlerinize, yatagınıza, pencere kenarlarına, balkon kapısı girişine vs sıkıyorsunuz. Keneler giremesin diye.Şişeleri de pek bir uyduruk ama, inşallah korur...
Bir de kene çıkarma kiti diye bir şey var ki evlere şenlik...

7 Nisan 2009 Salı

GÜNDEM

Barack Obama Türkiye'ye geldi, hayırlısıyla bir gitse diye dua ediyorum. Sanki o adamcağız burdayken biri bişey yapacak, sonra ortalık karışacak, başımız ağrıyacak.Resmen bir orduyla geldiler, gerilmemek elde değil...Ankara'da olmamama rağmen, İstanbul'a geçişiyle bir nefes aldım :) Bana ne oluyorsa!


Rasmussen'in;


"Bu şekilde karşımıza çıktığı için" özür dilemesini yanlış anlamamamız için bizi uyardığına ne denir, bilememekteyim.

Nato Zirvesi'nden bu yana neden fikirlerinin değiştiğini(!) sorgulamaktayım.

4 yıldır Roj TV'nin ne ile alakalı olduğunu hala anlamadıklarına hayret etmekteyim. İki koldan yapılan araştırmaya rağmen bulunamamış...Gerçekten mi...

Hastanede yapılan modern (?) tedaviden neyi kastettiğini düşünmekteyim. Hayır yani, ne olacaktı ki başka?

Karikatür mevzuu zaten külli hasar... Diyecek lafım yok...

5 Nisan 2009 Pazar

PAZARLAR GÜZELDİR




Sonunda pazar günlerimi evde geçirebileceğim bir yerde çalışıyorum, yaşasın! Sabah uyandığımda yağmur vardı, şimdiyse gökyüzü pırıl pırıl. Geçen gün Kosta Rika'ya epey iç geçirmiştim. Ama bugün, son çektiğim fotoğrafları incelerken, aradığım mutluluğun her gün yürüdüğüm kumsalda olduğunu keşfettim. Galiba çok şanslıyım...Şu manzaranın güzelliğine bakar mısınız... Amatör bir kamerayla amatör bir çekim üstelik.

2 Nisan 2009 Perşembe

ÖZGÜRLÜK TUTKUSU


Yeni bir adet edindim bu aralar. Hürriyet'in ana sayfasında her gün farklı bir ülkeye ait fotoğrafları yayınlıyorlar. Uydu görüntüsünden doğal güzelliklerine, çarşısından kumsalına, tarihi yapılarına dek... Mesela bugün Kosta Rika günüymüş. Gerçek bir coğrafya özürlü olan ben, bu vesileyle ülkelerin haritadaki yerlerini de öğrenmiş oluyorum. Ama daha önemli bişey var; o fotoğraflara baktıkça oralarda olmak, o denizlerde yüzmek, o çarşılarda gezmek, o ülkelerin havasını solumak için yanıp tutuşuyorum. Bekle beni Kosta Rika, bir gün sana da geleceğim!