30 Mayıs 2009 Cumartesi

ÖZET GEÇİYORUZ




Öğrendim ki... Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.

Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.



Öğrendim ki... Güveni geliştirmek yıllar alıyor, Yıkmak bir dakika.



Öğrendim ki... Hayatında nelere sahip olduğun değil Kiminle olduğun önemli.



Öğrendim ki... Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.



Öğrendim ki... Kendini en iyilerle kıyaslamak değil Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.



Öğrendim ki... İnsanların başına ne geldiği değil O durumda ne yaptıkları önemli. Öğrendim ki... Ne kadar küçük dilimlersen dilimle Her işin iki yüzü var.



Öğrendim ki... Olmak istediğim insan olabilmem Çok vakit alıyor.



Öğrendim ki... Karşılık vermek Düşünmekten çok daha basit.



Öğrendim ki... Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.



Öğrendim ki... 'Bittim' dediğin andan itibaren Pilinin bitmesine daha çok var.



Öğrendim ki... Sen tepkilerini kontrol edemezsen Tepkilerin hayatını kontrol eder.



Öğrendim ki... Kahraman dediğimiz insanlar Bir şey yapılması gerektiğinde Yapılması gerekeni Şartlar ne olursa olsun yapanlar.



Öğrendim ki... Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.



Öğrendim ki... Bazı insanlar sizi çok seviyor Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.



Öğrendim ki... Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz Bazıları hiç karşılık vermiyor.



Öğrendim ki... Para ucuz bir başarı.



Öğrendim ki... En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.



Öğrendim ki... Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları Kaldırmak için elini uzatır.



Öğrendim ki... İki insan aynı şeye bakıp Tamamen farklı şeyler görebilir.



Öğrendim ki... Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.



Öğrendim ki... Hiç tanımadığın insanlar, iki saat içinde, senin hayatını değiştirir.



Öğrendim ki... Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.



Öğrendim ki... Duvarda asılı diplomalar İnsanı insan yapmaya yetmez.



Öğrendim ki... Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.



Öğrendim ki... Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.



Öğrendim ki... Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!



Öğrendim ki... Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.



Öğrendim ki... Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.



Öğrendim ki... Ne kadar yakın olursa olsunlar En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.



Öğrendim ki... Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.



Öğrendim ki... Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.



Öğrendim ki... Şartlar ve olaylar, Kim olduğumuzu etkilemiş



Öğrendim ki... İki kişi münakaşa ediyorsa, Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.



Öğrendim ki... Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.



Öğrendim ki... Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.



ATAOL BEHRAMOĞLU

28 Mayıs 2009 Perşembe

SALSA FESTİVALİ 29 MAYISTA BELEK'TE!

Antalya'nın turizm beldesi Belek'te, 29-31 Mayıs tarihleri arasında dünyaca ünlü starların canlı performans sergileyeceği 1. Turkish International Salsa Festivali'nde salsa rüzgarları esecek.
TAT Golf International Golf Club'ın ev sahipliği yapacağı festival, Latin TR Dans Akademisi sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Dünyanın en popüler dansları arasında yer alan Küba'nın özgün salsa dansının yaygınlaştırılmasının hedeflendiği festival kapsamında düzenlenecek gösteri ve yarışmalarda dereceye girenlere çeşitli ödül verilecek.
Ayrıca festival çerçevesinde düzenlenecek 5 bin dolar ödüllü yarışma ise herkesin katılımına açık olacak. Adrian-Anita, Luis Vazquez, Alex Lima, Manga Gopal, Kik-Ali, Neeraj-Gosia, Leon Rose ve Süper Mario gibi dünyaca ünlü starların katılacağı festivalde ayrıca Latin TR de Türkiye'de ilk kez canlı performans sergileyecek. İHA
sa-bır-sız-la-nı-yo-rum!

25 Mayıs 2009 Pazartesi

ANTALYA 1. BACHATA FESTİVALİ

Profesyonel değilim ama, dans; her ne kadar burada bahsetmesem de, özellikle Ankara'dayken vakit ayırdığım, çok keyif aldığım şeylerden biriydi. Cumartesi gecesi, Antalya 1. Bachata Festivali; Antalya Aydın Beach Park'taKi Nirvana Beach Club'ta gerçekleştirildi. Ben de oradaydım doğal olarak :)
Ankara, İstanbul, İzmir, Bodrum ve Antalya'dan katılım vardı. Bütün akşam, salsa ve bachata çaldılar. Gündüz yapılan yarışmalara yetişemedim, ama sırf gece performanslarını izlemek bile çok keyifliydi. Tabii bir de dans etmek...Çok özlemişim.
Önümüzdeki hafta ise Salsa Festivali var, yerini ve saatini henüz öğrenemedim. Ancak orada olmak için dayanılmaz bir istek duyuyorum.
Bachata nedir diyenler için güzel bir örnek, Aventura-Cuando Volveras ya da Aventura-Obsession. Dinleyin derim.
p.s: Ne akla hizmet fotoğraf çekmedim bilmiyorum. O kadar keyifliydim ki, aklıma bile gelmedi sanırım...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Donna ve the Water Music'e.Mektuplarına hala cevap yazmadıklarıma

Side'ye taşındığımdan beri, hiç yeni kitap almamıştım. Buraya getirdiklerimi de bitirince, sıcakta maket boyaları fırçaya daha çabuk yapışıp kurumaya başlayınca, internet başında geçirdiğim her an vicdan azabını kalbimin derinliklerinde hissetmekteyken giderek, artık yeni kitaplara yelken açmanın vaktidir dedim ve nehir kıyısındaki o kitapçıya gittim. Sayfalarını çılgın rüzgarların çevirdiği cesur kahramanlı kitapları özlüyorum ben en çok. Ama onlar çocukluğumda kaldı. Hemen aklıma gelen birkaç tanesi; mercan adası, pembe yunus, ıssız ada, iki yıl okul tatili... Robinson Crusoe'yu saymama gerek yoktur sanırım. Çocukken denizle ilgili kitaplara inanılmaz meraklıydım. Hatta hala söylerim, erkek olsam yapacağım tek iş gemi kaptanlığı olurdu. Hem de öyle lüks gemiler filan değil istediğim. Aksine, salaş, boyaları dökülmüş, tahtaları gıcırdayan bir gemide miçoluktan başlayıp kaptanlığa terfi etmek benim için en büyük mutluluk olurdu sanırım. Şimdi yaptığım işle kıyaslayınca, Tanrım, ne korkunç diyorum içimden...
Neyse ne diyordum, kitapçıya gittim. Kitapçıdaki çocuk hemen E*lif Ş*afak'ın A*şk'ını dayadı burnuma. Tamam okuyacağım ama önce popülaritesinin geçmesi lazım. Hande Altaylı'nın Maraz'ını istiyordum, kalmamış, yenisi de henüz gelmemiş... Sonunda Kürşat Başar'ın Başucumda Müzik'ini ve Tom Robbins'in Parfümün Dansı'nı aldım. Kürşat Başar'dan başladım, ancak bitiremedim. Çünkü Kaymak kitabımı yedi. Aynı gün güneş gözlüğümü de yedi ama, inan ona hiç kızmadım. Kitabı yemesine çok sinirlendim. Çaresiz, Parfümün Dansı'na başladım. Ama Başucumda Müzik'in yenisini almalıyım. Merak peşimi bırakmıyor.

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Hani bazı insanlar vardır, gerçekten özel olduklarını bilirsiniz. Sanki insan siluetinde, ama daha üstün bir varlıktır. Ona duyulan, aşkla hayranlık karışımı bir şeydir.
Bazen Tanrı, dünyaya bu insan siluetli meleklerden gönderir. Bizler için... Görevleri bitince, siluetlerini burada bırakıp yeniden geldikleri yere, cennete dönerler. Bugün, bir meleğimizi uğurladık... Bir ömür, onbinlerce ömüre ışık oldu, hayat oldu. Keşke, onu giderayak bu kadar üzmeseydik...

17 Mayıs 2009 Pazar

HOŞGELDİN BEBEK!

Bugün öğleden sonramı, gerçek bir güneş ve deniz görgüsüzü kıvamında geçirdim.Giydim şıpıdık terliklerimi, deniz kenarında suya bata çıka yürüdüm. Denize giren turistleri içten içe kıskandım, ama haziranı bekleyeceğim denize girmek için. Hiiiiiç üşüyemem. Akşamüstü oldu, evime geldim. Buraya kadar herşey normal. Fekaaaat...Efendim bu akşam itibariyle, ev nüfusumuz çoğaldı.
Aç sefil bi şekilde yemek hazırlarken, dışardan bir vikleme duymaya başladım. Daha doğrusu, yaklaşık yarım saatten beri duyduğum sesin kedi viklemesi olduğuna ancak idrak ettim. Çıktım baktım; caddede, orta refüjde, zakkumun içinden iki göz bana bakıyor.
Ama gözler... Kafanın yarısından çoğunu kaplıyor. Kucağıma aldım diyeceğim ama, aslında elime almam yetti. Minnacık... Eve getirdim çaresiz. Biraz daha viklerse, civardaki bütün köpekler toplanacak çünkü. Neyse geldik, Tabii Kaymak hiç hoşlanmadı bu durumdan. Banyoya götürdüm, çay tabağına süt koyup başında beklemeye başladım. Kedicik de bekliyor. Var bi terslik... Baktım olmuyor, aldım bir enjektör; cuk cuk süt içme seansı ve elimde uykuya dalıverdi. Şimdilik içeri odada, Kaymak'ın seyahat kafesinde misafir, ama ben Kaymak'ın şimdiden Bir Schindler's List yaptığına eminim. Off off... Bir çözüm bulmam lazım...

NE ALIRDINIZ?

Bütün dünyaya kahve zincirimle yayılmaya ve bu alanda ün yapmaya karar vermiş bulunmaktayım.İşte spesyalim!


16 Mayıs 2009 Cumartesi

SİYAH

Şu insan denen şey çok garip bir mahluk. Bir yandan sürekli deli gibi alışıyoruz, bir yandan hala, bıkmadan usanmadan şaşırabiliyoruz.

Beklentisiz hayat,mümkün değil. O zaman işin rengi değişir. Çünkü o zaman, herşey gerçekten korkunçlaşır. Beni hayata bağlayan, umut, iyimserlik.

Belki bir türlü bakmaktan vazgeçemediğim o narsizm aynalarımı kırmam gerek artık. Ama ben, herkese o aynadan bakıyorum ya...

Bir çember var, üzerinde de iki nokta.Birinde ben varım. Sanki, hep o diğer noktayı yakalamaya çalışıyorum, lakin aramızdaki mesafe hep sabit... Zaman değişiyor(belki de bana öyle geliyor), kişiler değişiyor(buna eminim),senaryo değişiyor(tartışılır), ama hep aynı son.

Ben artık çok sıkıldım.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Eski Bir Şarkı Gibi...

Evet, pırıl pırıl bir gökyüzüne uyanıyorum her sabah. Denizin kokusunu her akşam içime çekiyorum kıyı boyunca yürüyüp. Hatta dün, Apollon'a kadar yürüyüp güneşi denize batırdım.Evet artık her akşam yüzüme vuran pembe güneşe çok alıştım. Evet hala her akşam inatla bir deniz kabuğu daha koyuyorum cebime. Ama artık, içimden yükselen sesi bastıramıyorum.
Özledim.
Hem de deliler gibi. Grisini, yağmurunu, çamurunu, yanından geçerken işitme kaybına yol açan o kamyondan bozma kırmızı otobüslerini, o kalabalığını, yollarını, evlerini, anlamlı-anlamsız altgeçitlerini, Kuğulu'yu, kedilere kucak açan Dost'u... Ben, sende bıraktıklarımı özledim Ankara. Ama gelmeyi yüreğim kaldırmıyor...

5 Mayıs 2009 Salı

SEVGİLİ HIDIR

İki gündür sabahları yağmurla uyanıyorum. İlk kahvemi yağmur eşliğinde içiyorum, öğlene doğru güneş parlamaya başlıyor. Ama öyle bir yağıyor ki, sanki denizden kovayla alıp kafamıza döküyorlar. 5 dakika altında kalsan sırılsıklam olursun,öyle bir yağmur. Sıcak günler gelmeden yağmurun tadını çıkarmak lazım. İnsanlar neden yazın sıcaktan şikayetlenir, neden kışın baharı özler, hiç anlamam... Yaşadığın anın kıymetini bilmek lazım.



Terzinin kendi söküğünü dikemezmiş. Ben de dikemiyordum doğal olarak. Bekleyen dişlerimi sonunda bir meslektaşın ellerine teslim ettim. Üstümde kocaman bir yüktü, bitti gitti, oh...




Ve en önemlisine geldik sevgili blog, sıkı dur, bugün Hıdırellez! Bir yıldır biriktirdiğim tüm dileklerimi, tüm hedeflerimi, hatta hayallerimi uzun uzun yazacağım kağıtlara. Gerek gördüğüm yerlerde çizerek anlatıcam! Karışıklık filan olmasın. Çünkü, gül ağacının altına koyduğun kırmızı araba ferrari olmasına rağmen, gelen araba ancak yandan yemiş bir ferrari olabilecek punto olabiliyor. Tabii dilerken, gerçekçi dilemek lazım. Yine de,alacağım bahçeli ev için, işe köpekle başlamanın akıllıca olduğu kanısındayım.
Siz hazırlığınızı yapın, beklediğiniz şey mutlaka gelir, yeterince hazırlanırsanız eğer... Yazdığınız kağıtları gülün altına koyarken dua etmeyi, kağıtları ve bozuk paraları sabah gün ağarırken toplamayı unutmayın.



Bu Sıla'nın sesi niye bu kadar etkiliyor ki beni....